X

Gıyabi tahkim yargılaması

Gıyabi tahkim yargılaması veya daha doğru bir ifadeyle, Devlet Mahkemelerinde gıyabi yargılamaya yol açan duruma karşılık gelen bir durumun ortaya çıktığı tahkim yargılaması, uygulamada ilgi çeken bir konudur.

İtalyan akademisyenler bu konuyu ele alarak üç tez geliştirmişlerdir.  İlk tez, yukarıdaki durumun tahkim yargılamasında meydana gelebileceğini savunmaktadır.  İkinci tez, tam tersine, bu durumun ortaya çıkamayacağı yönündedir.  Daha ikna edici olan üçüncü tez ise, tahkim yargılaması ile uyumlu olan Devlet Mahkemeleri nezdindeki gıyabi yargılamayailişkin hukuk kurallarının belirlenmesi gerektiğidir.

Öte yandan, İtalyan içtihadı, gıyabi yargılama kurallarının tahkim yargılamasında uygulanmayacağı yönündeki doktrini tekrarlama eğilimindedir.

Bu çerçevede, her ikisi de İtalyan yerel hakem kararlarının iptali için açılan davalarda verilen iki yeni karar, kararların ‘gıyabi’ tahkim yargılamasında verilmiş olması nedeniyle ilgi çekicidir.

Bahsi geçen ilk karar İtalyan Yüksek Mahkemesi tarafından verilmiştir (İtalyan Yüksek Mahkemesi, I Hukuk Dairesi, 6 Eylül 2021 tarihli ve 24008 sayılı karar, İtalyanca metne buradan ulaşılabilir). Dava şu şekilde özetlenebilir.

Çok taraflı tahkim yargılamasında, davalılardan biri herhangi bir savunma yapmamıştır: başka bir deyişle, Hakem Heyeti ile ‘temas kurmamıştır’, bu nedenle pratik açıdan Devlet Mahkemelerindeki gıyabi yargılamaya benzer bir durum ortaya çıkmıştır.

Kararın verilmesinden sonra, yargılamaya katılmayan taraf temyiz mahkemesinden kararın iptalini talep etmiştir.  Talebi reddedilmiştir.

Bu taraf daha sonra Temyiz Mahkemesi’nin kararını Yüksek Mahkeme nezdinde temyiz etmiştir.  Taraf, tahkim yargılaması sırasında teati edilen yazılı görüşlerin kendisine ulaşmadığını belirtmiş ve bu durumun iki nedenden ötürü kararın geçersiz olduğu sonucunu doğuracağını iddia etmiştir.  İlk olarak, Hakem Heyetinin oluşturulmasına ilişkin duruşma tutanağında yazılı görüşlerin doğrudan taraflar arasında teati edilmesi gerektiği belirtildiği için taraflarca belirlenen formalitelere uyulmamıştır.  Ayrıca, diğer tarafların savunma hakkında bilgi sahibi olmaması, davasını sunmasını engelleyebilirdi.

Yüksek Mahkeme önündeki yargılamada, tahkim yargılamasında ‘görünen’ bir başka davalı da kararın geçersiz olduğunu iddia etmiştir. Gerekçe olarak, “katılmayan”tarafın, diğer tarafların görüşlerini almadığı için yargılama sırasında davasını sunmasının engellenmiş olması gösterilmiştir.

Yüksek Mahkeme yukarıdaki tüm gerekçeleri reddetmiştir.

Tahkim yargılamasında ‘ortaya çıkan’ tarafın ileri sürdüğü gerekçeye gelince, Yüksek Mahkeme, yalnızca (iddia edildiği üzere) davasını sunması engellenen tarafın böyle bir iddiada bulunma hakkına sahip olduğunu belirterek bu iddiayı reddetmiştir.  Yüksek Mahkeme bu sonuca varırken, Devlet Mahkemelerindeki gıyabi yargılamaya ilişkin içtihadını onaylamıştır.

‘Gaip/ katılmayan’ tarafın ileri sürdüğü gerekçelerin reddedilmesine yol açan düşünce yapısı daha da ilgi çekicidir. 

Öncelikle, Yüksek Mahkeme, yargılamaya ilişkin formalitelerin yerine getirilmemesi halinde, ancak bu formalitelerin geçersizlik riski altında tesis edilmiş olması koşuluyla kararın iptaline yol açabileceğini gözlemlemiştir.  Gerçekte durum böyle değildi ve bu gerekçe reddedildi.

Yüksek Mahkeme daha sonra, tarafın davasını sunmasının engellendiği iddiasına ilişkin en önemli gerekçeyi incelemiştir.  Bu bağlamda Yüksek Mahkeme, Devlet Mahkemeleri önündeki yargılamalarda İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 292. maddesinin geçerli olduğunu belirtmiştir.  Söz konusu hüküm, katılmayan tarafın, yargılamanın konusunu genişleten (yeni talepler veya karşı davalar) veya temerrüde düşen taraf aleyhine ağır sonuçlara yol açan (resmi sorgulama veya yemin) bazı özel usul işlemleri hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamak amacını taşımaktadır.  Bu nedenle, İtalyan Medeni Usul Kanunu’nun 292. maddesinin içeriği ve gerekçesi ışığında, Yüksek Mahkeme, tahkim yargılamasına ‘katılmayan’ tarafa, Devlet Mahkemeleri önünde “katılmayan” tarafa tanınanlardan daha fazla koruma sağlanmaması gerektiği sonucuna varmıştır.  Başka bir deyişle, hakem kararının verilmesinin, tarafların davalarını sunma hakkı söz konusu olduğunda, Devlet Mahkemelerinde tanınanlardan daha önemli güvenceler gerektirmesi için hiçbir neden yoktur.  Yüksek Mahkeme bu şekilde karar verirken – belki de farkında olmadan – tüm yazılı sunumların en azından ‘katılmayan’ tarafa iletilmesi gerektiği, ancak bir tebligatın, yani İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 137 vd. maddeleri uyarınca resmi bir tebligatın gerekli olmadığı yönündeki akademisyen görüşüne karşı çıkmıştır.  Söz konusu akademisyenlerin görüşüne göre, bu tebligat, tahkim yargılamasında İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 170. maddesinin 4. paragrafı uyarınca yapılacaktır. İtalyan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 170. maddesinin 4. fıkrası uygulanmaz (söz konusu madde yazılı beyanların genellikle Mahkeme Yazı İşleri Müdürlüğü’ne teslim edilmesi suretiyle iletilmesini öngörmektedir).

Bu katkıya ilişkin olarak, ikinci kararın gerekçesi kesinlikle daha özlüdür (Roma İstinaf Mahkemesi, 20 Eylül 2021, No. 6093, İtalyanca metne buradan ulaşılabilir).

Mahkeme tarafından görülen dava, diğer çok taraflı tahkim yargılamaları ile ilgilidir.  Bu davada, Hakem Heyeti, İtalyan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 820. maddesinde öngörülen sürenin (Hakem Heyetinin kurulmasından itibaren 240 gün) dolmasından sonra karar vermiş ve karar borçlusu bu gerekçeye dayanarak Mahkeme’den kararın iptalini talep etmiştir.

‘Gıyabi’ tahkim konusu bu temyiz gerekçesine eklenmiştir.  Gerçekten de, İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 821. Maddesi, aynı Kanun’un 820. Maddesinde belirtilen sürenin sona ermesinin, ancak ilgili tarafın sürenin sona ermesinden sonra ve hakem kararının verilmesinden önce, hakemlere ve diğer taraflara ‘gecikmiş’ bir hakem kararını kabul etmeme niyetini belirten bir bildirimde bulunması halinde, hakem kararının iptali için bir gerekçe oluşturabileceğini öngörmektedir.  Mevcut davada, ilgili taraf hakemlere ve ‘ortaya çıkan’ tarafa bu şekilde bildirimde bulunmuş, ancak İtalyan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 137 vd. maddelerinin gerektirdiği formalitelere uymamıştır (başka bir deyişle, hakemlere ve diğer tarafa bildirimde bulunmuş, ancak onlara tebligat yapmamıştır) ve ‘katılmayan’ tarafa herhangi bir bildirimde bulunmamıştır.

Hem yukarıdaki formalitelerin yerine getirilmemesi hem de ‘katılmayan’ tarafa herhangi bir bildirimde bulunulmaması, Temyiz Mahkemesi’nin hakem kararının iptali talebini reddetmesine yol açmıştır.  Temyiz Mahkemesi özellikle, İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 292. maddesinin tahkim yargılamalarında uygulanmadığını belirtmiştir.  Mahkeme, her halükarda, İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 821. maddesinin, muhtemelen ‘katılmayan’ taraflar da dahil olmak üzere tüm taraflara tebligat yapılmasını gerektirdiğini ekledi.

Görünüşe göre her iki karar da tahkim kararlarını onamayı seçmiştir.  Bu seçim, Mahkemeleri tahkim yargılamalarında İtalyan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 292. Maddesinin uygulanmasına ilişkin çelişkili ifadelere yöneltmiştir.

Bu bağlamda, tahkim yargılamasında ‘katılmayan’ taraf için güvencelerin ve ilgili usuli tedbirlerin belirlenmesi için yeniden derinlemesine bir akademik tartışma yapılması uygun görünmektedir.

Birkaç kelimeyle, Yüksek Mahkeme’nin ifadesi doğru görünmektedir.  Tahkim yargılamasında ‘katılmayan’ taraf, Devlet Mahkemelerinde temerrüde düşen tarafla aynı güvencelere sahip olmalıdır.  Ne daha az, ne de daha fazla.  Bu bağlamda, İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 292. Maddesi güvenilir bir rehberlik sağlamaktadır.  Ancak, bir hukuk mahkemesindeki yargılama ile tahkim yargılaması arasında açık farklılıklar bulunduğundan, bu rehberlik yeterli değildir.

Sonuç olarak, İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 292. Maddesinde belirtilenler dışında bazı işlemlerin ‘katılmayan’ tarafa tebliğ edilmesi gerekmektedir.  Bu işlemler arasında, örneğin, İtalyan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 821. Maddesinde belirtilen tebligat (Roma Temyiz Mahkemesi tarafından belirtildiği üzere) ve Hakem Heyetinin oluşumunu veya yetkilerinin kapsamını etkileyebilecek her türlü işlem yer almaktadır.  Diğer yazılı sunumlara (ve ilgili belgelere) ilişkin olarak, tahkim yargılamasında Mahkeme Yazı İşleri Müdürlüğü’nde herhangi bir kayıt bulunmamaktadır.  Bununla birlikte, buna karşılık gelen bir faaliyet vardır.  Yazı işleri müdürlüğüne tevdi, Mahkeme’nin ve diğer tarafların sunuşlar hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlayan bir araçtır.  Aynı amaca tahkim yargılamasında, duruma göre tahkim anlaşması, taraflar veya Hakem Heyeti tarafından belirlenen formalitelere uyularak sunuşların Hakem Heyetine ve diğer taraflara iletilmesiyle ulaşılır.  Sonuç olarak, Mahkeme Yazı İşleri Müdürlüğü’ne tevdi yerine geçen bu iletişim, söz konusu tevdi ile aynı etkilere sahip olmalıdır.

Roberto Oliva:
Related Post